top of page
İTK1.png

İSKOÇYA SEYAHATİ

          Bugün siz viski sever dostlarıma İskoçya’dan merhaba diyorum. İskoçya turu her zaman yapmak istediğim bir şeydi. Şu an İskoç damıtımevlerini gezip onlarca viskiyi üretim merkezlerinde tattığım harika bir seyahatteyim. Bildiğiniz gibi viski hayatımın vazgeçilmez parçalarından biri. Burada, viskinin ana vatanında, bu harikulade lezzetin kaynağında her köşe başındaki viski pubları, restoranlar ve daha nice doğal güzellikler ile mest olmuş bir durumdayım. İnsanın sevdiği bir tutkusunun verdiği hazdan olsa gerek bu gezim zihnen dinlenmeyi de beraberinde getirdiğinden aynı zamanda spiritüel bir yolculuk gibi. Gezdiğim her damıtımevinde, uğradığım her barda tattığım her bir yudum viski ile biraz da mutlu ve huzurlu hissediyorum diyebilirim. 
          Bu gezimde sabahtan uyuyana kadar geçen her dakikamı elimden geldiğince verimli değerlendirmeye çalışıyorum. Gün içinde bir damıtımevi turundan diğerine koşuyor, yemeklerimi hep farklı bir restoranda yemeğe çalışıyor ve her gittiğim yerde mutlaka çeşitli tadımlar yapıp bol bol fotoğraf çekiyorum. Tahmin edersiniz ki, epey yoruluyorum ama dediğim gibi buna fazlasıyla değiyor. Sizlerin de İskoçya tatilimin nasıl geçtiğini merak ettiğinize eminim. Ben de aynı şekilde gördüğüm ve tattığım her şeyi de sizlere detaylı bir şekilde anlatmak ve izlenimlerimi aktarmak için sabırsızlanıyorum ama ilk etapta yolculuk öncesi hazırlık aşamamdan kısaca bahsetmeliyim. 

          İlk olarak gideceğim damıtımevlerinin listesini ve lokasyonlarını not etmekle işe başladım. Ardından kalacağım otel, kullanmam gereken otobüs hatları, şehir içi ulaşım, araba kiralama gibi her tatil için gerekli olanları bir bir listeledim. 

1. Edinburgh Şehir Merkezine Varışım

          Uçağım 2.05’te İstanbul’dan kalktı ve pilot yaklaşık 4 saat 45 dakika sonra Edinburgh’a varacağımızı söyledi. 3 saat farktan da dolayı biletimde 15.40 gibi varacağımız yazıyordu ama yolculuk bilette yazandan biraz daha uzun sürdü ve pilotun dediği gibi 16.20 gibi ancak inebildik. 

          Keyifli geçen yolculuğumun ardından uçaktan indikten sonra daha önce internetten araştırdığım ve direkt olarak Edinburgh şehir merkezine giden Airlink 100 diye bir otobüs hattına bindim. Bu hattın bir de aplikasyonu var. Bu aplikasyon üzerinden otobüs biletini alabiliyorsunuz, sadece otobüse binmeden önce bileti aktive etmeniz gerekiyor. Ben de biletimi daha önceden alıp hazır etmiştim. Yolculuğum çok rahattı ve yaklaşık olarak yarım saat sürdü diyebilirim.  Otobüsün son durağı Edinburgh’daki Waverley tren istasyonun olduğu yer. 

is1.webp
İS2.webp

2. Otelim ve Şehirdeki İlk Durağım

 Rezervasyon yaptırdığım otel de buraya yürüyerek 7-8 dakika mesafedeydi. Zaten ben de ulaşımın kolay olması için durağa yakın bir oteli tercih ettim. Bu arada kaldığım otelin adı Grassmarket Hotel. Otel, Edinburgh Kalesine çok yakın ve ünlü Scotch Whisky Experience mağazasının da bir alt sokağında, yani oldukça merkezi bir yerde. Ben de eşyalarımı otele bırakır bırakmaz kendimi dışarı attım ve yol yorgunluğumu bir kadeh viskiyle çıkarmak için Scotch Whisky Experience’a gittim. Mağaza akşam 7’de kapanıyor ve benim gittiğimde saat 6 çeyrek civarıydı. O nedenle çok detaylı gezemedim sadece hızlı bir tur attım. Burası sadece atmosferi ile bile oldukça hoş bir yer

amber1.jpg

3. Amber Restaurant Deneyimim

          Akşam yemeğimi yemek için buranın hemen altındaki Amber Restaurant’a indim. Önce bir peynir tabağı, sonrasında ise vejetaryen olduğumdan içerisinde fırınlanmış sebzeler olan bir risotto sipariş ettim. Yolculuk beni çok acıktırmıştı bu yüzden iki çeşit sipariş verdim ama gelen porsiyonlar o kadar büyüktü ki yemeklerimi bitirmekte baya zorlandım. Hatta peynirleri paket yaptırıp yanıma almayı bile düşündüm.  Bu arada unutmadan söyleyeyim restoranın ana yemeklerinden çok azı vejetaryendi ama et yiyenler için çok fazla seçenek var.

          Burada Aberlour Casg Annamh içtim. %48 alkollü güzel bir Speyside viskisi. Ardından Laphroaig 10’un %58,6 alkollü cask strength versiyonunu içtim. Laphroaig, peynir tabağındaki rokfor peyniri ile çok iyi gitti. Viskilere yaklaşık 10,50£, peynir tabağına 10,30£ ve risottoya da 13£ olacak şekilde toplamda, yuvarlayacak olursam, 34£ ödedim diyebilirim. 

albanach 1.jpg

4. Albanach Whisky Bar

          Daha sonra yine aynı sokak üzerindeki- Amber Restaurant’tan yaklaşık 600 m ilerde bulunan Albanach viski barına geçtim. Çok tatlı bir mekân. İlk günün verdiği yol yorgunluğundan fazla içemedim ama yine de 1 kadeh GlenDronach Traditionally Peated ve 1 kadeh de Ardmore Legacy içtim. Bunlara toplamda yaklaşık 11£ ödedim ve sonrasında otele döndüm. Otelim dediğim gibi şehrin merkezindeydi ve birçok ünlü bara çok yakındı.  Ancak ne yazık ki fazla vaktim olmadığından gitmeyi çok istesem de ne Usquabae Whisky Bar’a ne viski bazlı kokteylleriyle ünlü The Devil’s Advocate’a ve ne de diğer ünlü mekanlara uğrayabildim. Ancak yine de bu kısıtlı zamanı çok verimli bir şekilde değerlendirdiğimi söyleyebilirim. 

İskoçya Turu – 2. Gün: Glengoyne Damıtımevi

          Glengoyne Damıtımevi Edinburgh’taki ikinci günümdeki seyahat planımdı. Sabah 6’da kalktım ve otelime 7-8 dakikalık yürüme mesafesinde olan tren istasyonuna gittim. Burası Waverley Train Station diye geçiyor. Daha İstanbul’da iken buradan saat 7.27’de Glasgow’a gidecek olan sefer için biletimi almıştım. 1 saat yolculuktan sonra yaklaşık 8.30 civarı Glasgow Central Station’a vardım. 

Burada görmeyi planladığım yerlere daha rahat ulaşabileyim diye araba kiralamıştım. Firma, kiralama sözleşmesinde tren istasyonuna vardığınızda onları aramanız haline gelip sizi bulunduğunuz yerden alabileceklerini söylüyor.           Ben de araba kiraladığım firmayı aradım ancak gel gör ki Glasgow’da bir film çekimi olduğundan yolların kapandığını ve bu yüzden beni alamayacaklarını söylediler. Hatırlarsanız, Avengers: Infinity War’ı çekimlerinin bir kısmı da Glasgow’da yapılmıştı. Şimdi de Glasgow’da gelecek yıl vizyona girecek olan The Batman filminin çekimleri yapılıyor. Hatta şehrin sokakları Gotham kentine benzetilerek adeta bir stüdyoya dönüştürülmüş. 

          Ben de istasyondan 3-4 dakika yürüyerek metroya bindim ve 2 durak sonra indim. Bu arada Glasgow metrosunda inner ve outer circle olmak üzere iki rota var. Ben kiraladığım arabayı almak için outer circle’ye bindim. Metroyla ulaşımım da gayet rahat ve sorunsuzdu. 

İS3.webp

2. Kiraladığım Araç Nasıldı?

Arabamı metroya 2 dakika yürüme mesafesinde olan Easirent Car Hire diye bir firmadan kiraladım. Bu firmayı da rentalscar.com sitesinden bulmuştum. İlk defa sol şeritten araba kullanacağımdan manuel vitesle uğraşmamak için otomatik vites bir araba tercih ettim. Hatta ilk 10 dakika dikkatim dağılmasın diye radyo bile açmadım. Gideceğim damıtımevlerine arabayla gitmek hem rahat etmemi hem de vakitten kazanmamı sağladı. Size de buraya geldiğinizde araba kiralamanızı tavsiye ederim. 

İS4.webp

3. Glengoyne’de Gold Medal Parade Turu

İS5.webp

          Sonra Glengoyne damıtımevine gittim. Burada 30£’a Gold Medal Parade turunu satın aldım. O turun kapsamında her yıl San Francisco’da düzenlenen San Francisco World Spirits Competition (SFWSC) ‘de altın madalya kazanan viskileri tattırdılar. Rehberli olan bu turda biz ziyaretçiler olarak toplam 6 kişiydik. Grubumuzdan 2 kişi bizden farklı olarak Wee Tasting Tour almışlardı ama turun ilk etabında tesisi ve üretim aşamalarını göreceğimiz için hep birlikte dolaştık. Turun tadım etabına geçtiğimizde o 2 kişi ayrıldı ve biz turumuza 4 kişi devam ettik.  Saat sabah 11’de başlayan turda ilk olarak welcome drink olarak Glengoyne 12 Years Old ikram ettiler. Tadımda ise Glengoyne 18 ve 21 Years Old ile en son da Glengoyne Cask Strength sundular. Unutmadan söyleyeyim, turda bir de Glencairn tadım kadehi hediye ettiler. 

          Bu arada ben çıkışta araba kullanacağımdan ve tadımda verilen viskilerden hiçbirini içmedim. Tesiste bu durumlar için drivers dram denilen güzel bir yöntem var. Eğer viskilerinizi orada tatmayacaksanız numune şişelerinde alıp yanınızda götürebiliyorsunuz. Ben de akşam otelde tatmak için viskileri yanıma aldım. 

          Glengoyne fena olmayan küçük bir damıtımevi ve üretim bölümünde 8 kişi çalışıyor. Az sayıda çalışanı olmasına rağmen tesis yılda 1,3 milyon litre viski üretiyor. Bu sayı çok büyük bir üretim kapasitesi gibi dursa da Glenfiddich damıtımevi ile kıyaslanınca aslında butik bir tesis olduğu anlaşılıyor. Glenfiddich’in kapasitesi yılda 18 milyon litre civarında. 

          Arpaların üretilme, kurutma ve maltlama işlemlerini kendi bünyelerinde yapmıyorlar. Bunun yerine maltlanmış arpalarını kendi viski tatlarına uygun olarak İskoçya’nın doğusundan getirtiyorlar. Glengoyne’da viskilere 2 kez damıtma işlemi uygulanıyor. 

          Tur esnasında aynı zamanda üretim de devam ettiği için havada alkol buharı ve birçok kimyasal vardı. Bu nedenle tesis içinde fotoğraf çekimine izin vermediler, sadece damıtımevinin ana kapısından çıktıktan sonra uzaktan çekmeye izin verdiler. Bu durumdan pek memnun kalmadım haliyle ama öte yandan güvenlik açısından gerekli bir durum tabii ki. 

4. Glenygoyne Damıtımevi, Highland Bölgesine mi Yoksa Lowland Bölgesine mi Ait? 

          Damıtımevinin çok ilginç bir özelliği var. Tesis, Highland bölgesinin sınırları içerisindeki bir damıtımevi. Ancak tesis için en doğru lokasyon bilgisi verecek olursam burası aslında Highland’ın en güneyindeki damıtımevi olarak geçiyor. Diğer bir ilginç detay ise tesisin bulunduğu yolun karşısında yer alan bina ile ilgili. Fıçıların dinlendirildiği bu depo, damıtımevinden farklı olarak Lowland bölgesinin sınırları içerisinde. Farklı bir konumu olan damıtımevini özetle iki bölge arasındaki bir köprü veya bir geçiş noktası gibi düşünebiliriz. 

İskoçya Turu – 3. Gün: Glengyle Damıtımevi

İS6.webp

Springbank damıtımevinden çıktıktan sonra Glengyle Damıtımevi için yola koyuldum. Glengyle damıtımevi, zamanında Campbeltown ana viski üretim bölgesi olma statüsünü kaybetmesin diye satın alınıp tekrar aktif hale getirilen bir damıtımevi. Tesisi anlatmaya geçmeden önce Campbeltown bölgesi ve bugüne kadar atlattığı badirelerden biraz bahsetmek istiyorum. 

1. Geçmişten Günümüze Campbeltown Bölgesi

           Bu bölge eskiden damıtımevleri ve üretilen viskilerin kalitesi bakımından çok ünlü bir bölge idi. Bölgenin önemli bir yer olması ayrıca lokasyonuyla da alakalı; çünkü burası bir liman şehri. Henüz demiryolu yokken ve kara taşımacılığı da daha zor iken ticaret ve taşımacılık botlar ve tekneler aracılığıyla bir yarımada olan Campbeltown limanından yapılmaktaydı. Hatta o dönemlerde Amerika’yla da çok fazla ticaret yapılıyordu. Ancak zamanla bölge gerilemeye başladı. Ekonomik kayıplar ve düşüşün başlıca nedeni de aslında bölge viskilerinin çok ünlü ve lezzetli oluşundan dolayı yani çok fazla talep görmesinden kaynaklandı. Giderek artan talebi karşılayamayan viski üreticileri kısa zamanda çok viski üretmek için bazı kısa yollar denediler ama bu da viskinin kalitesinin bozulmasına neden oldu. Haliyle kalitenin düştüğünü gören müşteriler de viskileri almamaya başladı.

          İkinci sebep ise demiryolu taşımacılığının aktif hale gelmesiyle birlikte İskoçya’nın kuzey bölgesi olan Speyside ve Highland’dan Glasgow, Edinburgh ve Londra gibi bölgelere viskileri trenle taşımanın daha kolay hale gelmesiyle oldu. Diğer bir deyişle taşımacılığın limandan demiryoluna kayması Campbeltown’a vurulan ikinci darbe oldu. Amerika’daki içki yasağı döneminin başlamasıyla içkilerin Amerika’ya satılamaması ise Campbeltown’un sonunu getirdi. Aslında bölge legal olarak satamasa da bir süre daha illegal yollardan içki satışına devam etti ama bu da onu kurtarmaya yetmedi. 

3. Glengyle’nin Üretime Tekrar Başlaması

          Öte yandan Glengyle’yi satın alanların tesise para yatırmak gibi bir niyetleri de yoktu. Bu nedenle zaten var olan binanın içini de olabildiğince ikinci el döşemişler. İmbikleri bir damıtımevinden almışlar ama çok uzun oldukları için gövdelerini kısaltmışlar, kuğu boynunun açısını değiştirmişler. Arpaların öğütüleceği değirmeni kapanan başka bir damıtımevinden satın almışlar. Hatta değirmen hediye edilmiş ama legal alarak sahip olduklarına dair makbuz tarzı bir resmî belge gerektiğinden değirmeni 1 £ gibi sembolik bir rakama almışlar.

          Springbank’in yıl içerisinde çalışmadığı 6 haftalık bir dönem var. Bu dönemde Springbank çalışanları Glengyle’de çalışmışlar. Bu nedenle tesis ilk açıldığında yılda sadece 6 hafta üretim yapabiliyormuş. Gördüğünüz üzere Glengyle ikinci el makineler ve diğer tesisten gelen çalışanlar ile tabir yerindeyse imece usulü yapılarak kalkındırılmış bir tesis diyebilirim. 

          Bu arada tesisi gezerken rehberim bana artık kapasitelerini 2 katına çıkardıklarını ve yılda 12 hafta çalıştıklarını söyledi. Yani, Glengyle’de sadece eylül, ekim ve kasım aylarında üretim yapılıyor. Epey butik olan bu tesisin yıllık üretim kapasitesi ise 80 bin litre. Aslına bakarsanız Springbank damıtımevinde de her gün 7/24 çalışıldığı zaman yıllık kapasite ancak 750 bin litreye kadar çıkabiliyormuş. Springbank’in üretim kapasitesi yakın zamana kadar 180 bin litreymiş ama şu an artırmışlar ve 300 bin litreye çıkarmışlar. 

          Springbank turum sırasında neden daha çok arttırmadıklarını sordum. Onlar da geleneksel tarza çalıştıklarını, eğer üretimi artırırlarsa daha fazla arpaya ihtiyaçlarının olacağını ama dışardan hazır maltlanmış arpa satın almadıklarından bahsettiler. Geleneksel üretimden vazgeçmeden üretimi artırmaları halinde ise fazladan maltlama zemini yapmaları gerekiyormuş. Şu an hali hazırda biri 10 ton arpa bir diğeri de yaklaşık 12-13 ton arpa alabilen yani toplamda 22-23 tona kadar çıkabilen 2 adet maltlama zeminleri mevcut. 

4. Glengyle’nin Ürettiği Tek Viski: Kilkerran

İS7.jpeg

          Kilkerran’ı anlatmadan önce ilginç bir bilgi vereyim. Glengyle isminin patenti başka bir kişide olduğu için tesis ne yazık ki kendi adıyla bir viski çıkaramıyor. Bu kişi Glengyle ismini tesise satmayı istemiş ama çok absürt bir fiyat teklif etmiş. Glengyle da ismi satın alacağına ürettiği tek viskisi için Kilkerran adını kullanmayı tercih etmiş. Diğer bir deyişle damıtımevi olarak Glengyle ismini kullanabiliyor ama viskilerinde kullanamıyorlar.                Yukarıda da söylediğim gibi bu tesisin asıl açılma amacı Campbeltown bölgesinin ana bölge olarak kalmasını sağlamak olduğundan özellikle ilk başlarda minimum ne kadar üretmesi gerekiyorsa o kadar viski üretmiş. Böylece aynı zamanda minimum maliyet ile bir süre devam etmiş diyebiliriz. 

          Öte yandan yeni viskiler denedikleri için zaman zaman farklı viskiler de ortaya çıkarmışlar. Örneğin Kilkerran’ın Core Range’inde 12 yıllığı var. Bu viski de 10-12 ppm civarında lightly peated dediğimiz türden bir viski. Ayrıca yine Core Range diyebileceğimiz bourbon caskte yıllanmış 8 yıllık bir cask strength viskisi daha var. Bu sene bir de bu viskinin sherry cask’ta yıllandırılmış olanını piyasaya sürdüler. Bu viski çıktığı gibi tükendi. Bir de Kilkerran’ın 45’lerde ppm’i olan heavily peated versiyonu var. Bu da aynı şekilde çıktığı gibi bitiyor. Bunun da nedenini sordum. Yıllık 12 haftalık üretim süreçlerinin yalnızca 1 haftasında heavily peated üretiyorlarmış ve o da doğal olarak hemen bitiyor. Kabaca bir hesap yapacak olursam 80 bin litre üretimin sadece 12’de 1’i heavily peated viski oluyor, o da 700 litre yaklaşık 1000 şişe diyebilirim.

          Şu an Kilkerran üzerinde insanlar hangi tarzı sever hangi çeşitten ne kadar üretmeliyiz üzerine yoğunlaşmış bir deneme süreci devam ediyor. Gerçekten de Kilkerran dünya çapında tüm viski severlerce beğenilen çok tutulmuş bir viski. Ben de çok severim hemen belirteyim. Belki de daha çok Kilkerran üretmek için kapasitelerini 6 haftadan 12 haftaya çıkardılar. Kim bilir belki önümüzdeki yıllarda kapasitelerini daha da artırırlar. 

5. Cadenhead’s Tadım Notlarım

          Glengyle damıtımevini gezme turum bittikten sonra tadıma geçtim. Tadımı tesis içerisinde değil de İskoçya’nın en eski ve ünlü bağımsız şişeleyici firmalarından biri olan Cadenhead’s de yapıyorlar. Speyside’da kurulan Cadenhead’s daha sonra Springbank tarafından satın alındığından Campbeltown’a taşındı. Zaten bu mağaza Springbank’a de çok yakın, aralarında yaklaşık 150 metre var diyebilirim. Tadıma 11.30 gibi başladım ve tadımım 1-1.5 saat sürdü. 

          Tadımda önüme 6 farklı viski çıkardılar. Ben çıkardıkları 3 viskiyi daha önce denediğimi söyleyince onları kaldırıp yeni viskiler getirdiler. Orada satın alamayacağım Kilkerran 8 yıllık cask strength’i denedim ve tadını çok beğendim. Bunun üzerine görevli bana bir de bu viskinin sample şişesinden hediye etti. Tadımım gerçekten çok keyifliydi. Bu arada İskoçlarla ilgili izlenimimi de sizinle paylaşmak istiyorum. Bu tadımda da olduğu gibi birçok yerde inceliklerine tanık oldum ve gerçekten içtenlikle söyleyebilirim ki İskoçlar çok sıcak kanlı tatlı insanlar. 

2. Springbank ve Glen Scotia Bölgenin İki Ana Damıtımevi

          Zorlu süreçten sonra bölgede Springbank ve Glen Scotia olmak üzere sadece iki damıtımevi kalmış. Hatta Glen Scotia da bir dönem zor zamanlar geçirmiş ve Springbank çalışanları Glen Scotia’ya destek olmak için üretimi durmasın diye orada da çalışmışlar. 

          Tüm bu zorlu sürecin ardından yeni gelen regülasyonlar sebebiyle bir bölgenin İskoç viski üretim bölgesi olarak kalabilmesi için 3 damıtımevine sahip olması zorunluluğ oluştu. Eğer üçüncü bir tesis açılmazsa Campbeltown diye bir bölge olmayıp, oradaki damıtımevleri West Highland bölgesinde olarak anılacağı yani Highland bölgesine bağlanacağı belirtilmiş. Campbeltown, konum olarak batıda ama ürettikleri viskilerin karakteristik özellikleri Highland’den baya uzak. 

          Bu arada Springbank ve Glengyle hakkında birkaç şey daha anlatmak istiyorum. Springbank, iki erkek kardeş tarafından kurulmuş bir tesis. Ancak bir süre sonra kardeşler bir koyun yüzünden anlaşmazlığa düşmüş ve ayrılmışlar. Kardeşlerden biri de gidip Springbank’ın yanına Glengyle damıtımevini kurmuş. Aynı arazide yan yana kurulan bu tesisler için her ne kadar sahipleri kavgalı da olsa aslında kardeş damıtımevleri diyebiliriz. Bölgenin resmi statüsünü koruyabilmesi için üçüncü damıtımevinin açılması gerekliliği karşısında Springbank’ın o dönem başında olan kişi teknik olarak büyük büyük amcasının tesisini satın alarak Glengyle’yi tekrar hayata döndürmüş. 

İS 9.jpeg

İskoçya Turu – 4. Gün: Springbank Damıtımevi 

İS 8.jpeg

          İskoçya turu devam ediyor. 4. günümde otelde kahvaltımı yaptıktan sonra yürüyerek Springbank Damıtımevine gittim. Burada ilk tur saat 10’da başlıyor ancak ben art arda 3 tur satın aldım. Turlarımın iki tanesi damıtımevinin içerisinin gezildiği ve üretim aşamalarından diğer süreçlere kadar her bölümünün detaylı şekilde anlatıldığı Distillery Tour diye geçen 10’ar £’luk turlardı. 

         

          Springbank damıtımevi tüm maltlama süreçlerini kendi bünyesinde gerçekleştiriyor. Dışardan maltlanmış arpa satın almıyor, sadece arpayı alıp maltlamayı kendisi yapıyor. Aynı zamanda maltlamayı geleneksel yöntemle yani maltlama zemini kullanarak yapıyor. Her çarşamba ve pazar günleri de şekerin açığa çıkması için olan süreç yani çimlenme dediğimiz işlemden geçen arpa fırında kurutuluyor. Ben de şanlıymışım ki Springbank’a çarşamba günü gittim ve Maltmen denilen çalışanların arpaları kürekle alıp el arabalarına yükleyip fırına vermelerini izledim. Hatta fırının içine girip baktım. 

          Bu arada Springbank çalışanları kibarlık yaparak fırını birkaç saat sonra yakacaklarını, zamanım olursa gelip yanarken de izleyebileceğimi söylediler. Akşamüstü 4.30 gibi tüm işlerim bittikten sonra yanlarına uğradım ve onlara sabah yaptıkları teklifi hatırlattım. Yine çok nazik bir şekilde buyurun fırını gösterelim dediler. Fırını hem yanarken hem de içerisine turba atılırken izleyebildim. İlk önce kuru turba sonrasında da daha çok duman çıksın diye ıslak turba atıyorlar. 

          Saat 10’da başlayan birer saatlik Distillery Tour’dan sonra 11.30’da başlayan bir de tadım turu satın almıştım. Ancak tur saatleri çakıştığı için bu durumu gitmeden önce e-posta ile damıtımevine bildirdim. Onlar da zaten off sezonda olduklarını ve benim muhtemelen turlara kaydolan tek kişi olacağımdan ilk turumu 9.30’da başlatabileceklerini söylediler. Damıtımevindeki her adımı an be an izleme fırsatı buldum. Gördüğüm her şeyin fotoğrafını ve videosunu çektim fakat nedendir bilmiyorum bir tek şişeleme aşamasında fotoğraf ve video çekimine izin vermediler. 

Springbank’ın Ürettiği Viskiler

Hazelburn 

300 bin litre viski üretim kapasitesiyle butik bir damıtımevi diyebileceğim Springbank’ta Longrow, Springbank ve Hazelburn olmak üzere 3 çeşit viskisi üretiliyor. Bunlar içerisinde Hazelburn 3 kere damıtılan bir viski. 3 kere damıtma denilince elbette akla ilk gelen ve kendisi de İskoçya’da 3 kere damıtma yapan tek damıtımevi olduğunu iddia eden Auchentostan’u anmadan geçmek olmaz. Springbank’te de 3 kez damıtmadan bahsedilince ben de rehberime Auchentostan ile Springbank’ın farkını sordum. Fark şu ki Auchentostan kanundaki bir açıktan yararlanarak kendi üretimi için “We are the only distillery that triple distilles all of our whiskies” ifadesini kullanıyormuş. Aralarındaki fark da 3 farklı viski üreten Springbank’in sadece Hazelburn’a 3 kez damıtma işlemi uygularken Auchentostan’un tüm viskilerini 3 kere damıtmasından ileri geliyormuş. Bu durumda Auchentostan teknik olarak İskoçya’daki 3 kere damıtım yapan tek tesis değil ama tüm viskilerini üç kere damıtan tek tesis olmuş oluyor. 

Hazelburn sadece sıcak hava ile kurutuluyor ve bu süreçte turba hiçbir şekilde kullanılmıyor. Bu nedenle isli bir viski değil. Hazelburn’un tadı hakkında genel bir değerlendirme yapacak olursam 3 kere damıtılmanın da verdiği yumuşaklıkla birlikte daha meyvemsi soft bir viski diyebilirim.

Springbank

Damıtımevinin adıyla aynı olan viskisi Springbank 2,5 kez damıtılıyor. Springbank’in üretiminde kullanılan arpa en ıslak halindeyken 6 saat turba ile, sonra da 30 saat boyunca hava ile kurutuluyor. Bu nedenle bir süre turba dumanına maruz kaldığı için belli bir oranda turbayı emiyor ve arpalar da belli bir miktarda isli arpaya dönüşüyor. Bu da yaklaşık 10-12 ppm (parts per million) oranında isli arpa olmuş oluyor ve böylece lightly peated dediğimiz gruba dahil oluyor. 10-12 ppm arasında olanlar lightly; 20-25 arasındakiler medium; 44-45’lere ise heavily peated olarak sınıflandırılıyor. Öte yandan bu sınıflandırma da biraz eskidi çünkü günümüzde 309 ppm viski dahi var. 

Longrow

Longrow, 2 kere damıtılıyor ve sıcak hava hiç verilmeden 48 saat boyunca sadece turba ile kurutuluyor. Bu durumda 40-45 arası ppm ile Longrow heavily peated viski grubunda. Ayrıca Longrow için ıslak ve kuru olmak üzere iki tip turba kullanıyorlar. Kuru turba yanan ve alev çıkaran bir kömür. Islak turbayı da yanan kuru turbanın üzerine duman versin diye atıyorlar. Ancak ıslak olduğu için alevi söndürüyor.  Bunun için de ilk 20-22 saat kuru turba kullanıp üzerine ıslak turba atıp duman çıkabilsin diye 16 saat kadar daha bekletiyorlar. En son ise yaklaşık 10 saat kadar tekrar kuru turba verip alevlenmesini sağlıyorlar. Tüm bu aşamaların sonunda da heavily peated Longrow üretilmiş oluyor. 

İS 10.webp

Springbank İçin Yeni Bir Depo İnşa Ediliyor

Springbank için şu günlerde yeni bir depo inşa ediyor. Damıtımevinin zaten aktif olarak kullanılan 8 tane deposu mevcut ve bu depoların 1500’e yakın fıçıyı muhafaza edebilme kapasitesi var. Springbank denilince akla hem kendi ürettiği Hazelburn, Springbank ve Longrow ile bir de Glengyle’nin Kilkerran’ı geliyor. Haliyle iki tesisin ürettiği tüm viskiler için mevcut depoların kapasitesi de yeterli gelmiyor. Yeni inşa edilen deponun ise tek başına kapasitesi 7 bin fıçı olacakmış. Bu sayede 9. Depoları ile birden büyümüş olacaklar. 

bottom of page